Tin Three

Zeynep
3 min readAug 20, 2021

--

Geçmişten günümüze kadar “Somutluğa dökülemez; kesin bir şekilde madde-üstü parçası bulunmalı.” denilen her ne durum varsa, bilimsel açıdan başarıyla açıklanmıştır veya en azından ileri bir zamanda somut ve maddesel bir şekilde açıklanacak olduğuna dair çok güçlü veriler elde edilmiştir.

Öncelikle savunucular, beyini çeşitli durumlar altında incelemişlerdir ve bazı iddialar ile test etmişlerdir. Örneğin, beyinin düşünce sırasında ne gibi değişimlere uğradığını takip etmeye çalışmışlar ve bu oluşacak süreçteki tüm aşamaları somut bir şekilde incelemişlerdir. Keza, şu zamana kadar hiçbir zihinsel durumun fiziksel ve somut bir bağlantı ile ilişkilendirilemediği görülmemiştir. Yani bildiğimiz bütün beyin işlevlerinin sinirsel, bu yüzden de fiziksel ve somut bir altyapısı bulunmaktadır.

Karşıt görüşe sahip olanların ciddiye alınan yegane gerekçesi ise, zihinle ilgili gerçekleşen tüm faaliyetlerin nörolojik bir altyapısı olmasa bile, bilinen metafiziksel ruh kelimesini de dışlamıyor oluşudur. Başka bir deyişle, nörolojik bir olay zihin için gerekli olabilir; ama “ruh” isimli bir metafiziksel anlam da var olmak zorundadır.

görsel alıntıdır.
alıntı.

Bu durum oldukça fiziğe aykırı bir yaklaşımdır. Çünkü metafiziksel bir olgunun, fiziğe etki edebildiğinin sebebi olarak sunulmaktadır. Yapılan hiçbir deneyde bile fizik dışı herhangi bir sonucun, fizik yapısına etki ettiğini görülmemiştir. Ki böyle bir etkiyi görmek bile çok üst düzey bir fantezi olurdu çünkü koskoca kozmolog ve fizikçi Lawrance Krauss’un da açıkladığı gibi, Enerjinin ve Kütlenin Korunumu gibi temel fizik yasaları bir yana, koskoca Kuantum Alan Teorisi’nin temeli ile çelişirdi.

Zaten bu gerekçenin en büyük problemi ispat yükünü tamamen göz ardı etmesidir. Bizim fizik harici ek bir ‘’kavram’’ ihtiyacımızın olduğu yaklaşımı, başka bir hipotez yaklaşımına aykırı olduğundan ve eğer ki bu aykırı olan iddia bir türlü ispatlanamıyorsa, geçerli olarak kabul edebilmemiz için hiçbir neden bulunmamaktadır. Bu yüzden bu iddianın hatalı olduğu varsayılmalıdır.

Biz kurduğumuz teoriler içerisine, eğer ispatlanmamış ve hayal dünyamıza ait kavramları gelişigüzel ekleyecek olsaydık, teoriler içinden çıkılmaz bir hal alacaktı ve en sonunda bilimin sınır kapılarının ötesine taşacaktı. Ancak, bilim asla bu şekilde yapılmamalı, ilerlememeli.

Beynin işlevleri üzerinde yapılan bu deneyler ise, ikincil bir kavramın aşırı gereksiz olduğunu defalarca bize göstermektedir. Üst düzey zihin fonksiyonlarının, birkaç beyin bölgesinin birlikte çalışmasının bir çıktısı olduğu ispatlandığı gibi, bu beyin bölgelerinin ya da sinirlerinin alınması ve faaliyetlerinin durdurulması durumunda üst düzey zihin fonksiyonu da aksamaktadır.

Kısacası, “ruh” derken olayda bahsettiğiniz, olaya bilim tarafından mı, yoksa felsefe tarafından mı baktığınızı belirleyen en temel faktördür. Eğer ki bilimsel araştırma yöntemleriyle açıklanamayacak ve metafizik olmayan bir “ruh” kavramından söz edecek olursanız, büyük olasılıkla yanılıyorsunuz ve emin olun bilim şu anda neden ve nasıl yanıldığınızı size tüm gerçekçiliğiyle gösterebilecek kadar sayısal veriye oldukça sahip. Fakat, eğer ki “sinir sistemimizin işlemesinden dolayı doğan sonuçların hepsi” için “ruh” kelimesini kullanıyorsanız ve bir insanın “ruh halinin”, davranışlarının, vb. özelliklerinin tamamen bilimsel bir şekilde, somut ile açıklanabileceğini düşünüp bunu öne sürüyorsanız, bilimsel bir meydanda herhangi bir sorun yaşamadan fikirlerinizi düpedüz aktarabileceğinizi düşünüyorum. Çünkü “zeka ve davranış” gibi sadece sinirsel çıktılara “ruh” deyip köşeye çekilen; fakat doğaüstü bir olguya işaret etmeyen birçok psikolog, ne yazık ki şu anda bilim camiasında bulunuyor.

--

--